Kaptan Can'ın SeaNews Dergisine verdiği özel röportaj

"Pilot sayısını artırma ile ilgili de bir projem var, şöyle; Şu anda boğazda trafik tek yönlü, bu sırada ters yönden 100 metre altı gemilere geçiş izni verilmesi…"

Transbosphor Denizcilik’in sahibi Kaptan Mustafa Can. Kaptan Can’ın SeaNews Dergisine verdiği özel röportaj.

Kaptan Mustafa Can'ın Çankırı ve Ankara’da başlayan yaşam öyküsü, tesadüflerle denizcilik sektörüyle buluşmuş ve bir başarı öyküsüne dönüşmüş. Sizler için o röportajı yayınlıyoruz...

-Sayın Kaptan Mustafa Can, sizi tanımakla sohbetimize başlayalım…

-1964 Ankara doğumluyum, ama Çankırı’nın Orta ilçesine bağlı Karaağaç köyü asıl doğum yerim. İlk, Orta ve Lise eğitimimi Ankara’da tamamladım. Sonra İTÜ Denizcilik fakültesinden mezun oldum, 1 sene sonrada Ayşen Can ile evlendim. 9 sene kaptan olarak Türk bayrağını dünya denizlerinde gezdirdim. Sonrasında ise karada yine denizcilik sektöründe çalışmaya devam ettim. Acentelik yapıyorum, gemilerim var birkaç tane onları çalıştırıyorum.

-Denizci olmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?

- Mustafa Can: Aslında öyle büyük bir sevda değildi benimki… Mecburiyetten denizci oldum. ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümünde okur iken, o sırada oluşan mali nedenlerle devam edemeyeceğimi düşündüm ve sınavlara girdim. Denizcilik fakültesinin hem parasız yatılı olması, hem de sivil olması beni cezbetti. Her Türk’te var olduğunu düşündüğüm macera tutkusu ile at üstünde değil de gemi üstünde dolaştık dünyayı… Verdiğim en doğru kararlardan biriydi. Evet, aile yaşamı zor, ama benim şansım, mezun olur olmaz evlendim. Ben askerdeyken oğlum doğdu, 1 yaşına geldiğinde ise eşimle denizlere gitmeye başladım. Denizde geçen yaşamım 9 yılsa bunun abartısız 3-4 senesi denizde eşim Ayşen’le geçti.

-Denizden karaya geçişiniz nasıl oldu?

-Mustafa Can:1997 yılında kaptan olarak, Demir Çelik’in Marmara Ereğli’sindeki limanında gemiden indim. Orada müdürlüğe başladım. Operasyon müdürlüğü yaptım. Sonra bir denizci olarak Ankara’da yaşamaya karar verdim.  Gemisi olan UNO Holding diye bir firma vardı. Orada hem dış ticaret müdürlüğü yaptım hem de gemiyi işlettim. Orada da 1 sene kadar çalıştım. Artık kendi firmamı kurmamın gerektiğini düşündüm. 1999 yılında MARTAŞ diye bir gemi tamir firması kurdum. Fakat 98-2000 krizinde yeni başlayan bir firma için etkisinin oldukça ağır hissettik. Krizi atlatamadık, ama batmadık. Tüm borçlarımızı ödedik ve daha sonra Ruslarla birlikte Kobos Denizciliği kurduk. Kobos Denizcilik olarak, Transbosphor Denizcilik A.Ş.’nin yönetimine girdik. Transbosphor’da Genel Müdür Yardımcısıydım. -

Transbosphor sizden önce de var mıydı?

-Transbosphor 50 yaşında bir firma. Bumerang geleneğinden gelir. 1994 yılında kuruldu. Ben 2000 yılında teslim aldım. Neredeyse hiç müşterisi kalmamıştı. Çalışanlar, Rusların dağılma sürecinde firmalarını alıp, ayrı firmalar kurmuşlar. Önce yürütemeyeceğimi düşündüm. Emekli olmaya karar verdim. Firmayı dondurdum. VTS’de çalışmaya başladım. Bunu emeklilik gibi düşünüyordum, 1 gün çalışıyorsun ve 3 gün izinlisin. VTS’de çalıştığım 2 yıl boyunca spor yaptım, çocuklarımla ilgilendim, hayatımın en güzel günleriydi diyebilirim.

-Bu güzel günlerden sizi vazgeçiren ne oldu?

- VTS’de çalışırken acentelerin yaptıkları hataları gördüm. O kadar çok hata yapıyorlardı ki; gemiyle ilgilenmemeleri, hatta gemiyi unutmaları vs. Ben acente iken bunları yapmıyordum. Bu şekilde tekrar acenteliğe dönmeyi düşündüm, böyle basit hataları yapmazsam portföyü de koruyabileceğimi düşündüm. Önce İTÜ Denizcilik Fakültesinde ders vermeye başladım, Kıyı Emniyeti’nden istifa ettim ve Transbosphor Denizcilikte tekrar bir ateş yaktım. Birkaç müşteriyle başladık, şu anda ise Türk Boğazlarında en çok gemi geçiren firma unvanına sahibiz.

-Transbosphor’un en çok gemi geçiren acente olma başarısını nelere bağlayabiliriz?  

-Transbosphor, uğraklı, uğraksız Türk Boğazlarından geçen gemilere hizmet veren acentedir. Yaptığımız en önemli şey, doğru bilgi vermek, hata yapmamak. Ve tabii boğaz geçiş kurallarını çok iyi bilmek. Bunu açarsak, geminin ne zaman geçeceğini doğru tahmin etmek, bu çok önemli bir planlamadır aynı zamanda. 40’a yakın kriter var. Bana bekleyen gemi listesini verdiğinizde, birkaç dakika içerisinde size hangi gemi ne zaman geçecek söyleyebilirim.  Böyle başladıktan sonra hakikaten düşündüğüm gibi oldu. Gemiler boşu boşuna beklememeye başladılar. Özellikle kimyasal tanker firmaları ilk acenteliğini yaptığımız firmalardı. Örneğin bizim gemimiz kuzeyden indiğinde, yakıt barcı, personeli, kumanyası, su barcı hazırdır. Aynı anda hepsi birlikte 2 saatte bu işler tamamlanır ve gemi yoluna devam eder. Birçok konuda firmaları da sıkıştırıyoruz. Örneğin eksik evrak yollamıştır, eğer uyarmazsak liman başkanlığında uğraşmak zorunda kalabiliriz. Bu nedenle onların eksiklerini de tamamlıyoruz.

-İstanbul iyi bir ikmal limanı olabilir mi? Neler yapılabilir, acente olarak önerilerinizi alabilir miyiz?

-Benim bu konuda bir hayalim var. Hatta projem var diyebilirim. Bu projemi olgunlaştırdıktan sonra sizinle paylaşabilirim. Projem gerçekleşirse gemilere giriş çıkışta yapılabilen suiistimalleri de ortadan kaldırıyor. Tamamen kontrol altında gümrüksüz bir saha düşünün, herkesin deposunun bulunduğu, gümrük, polis bütün birimlerin olduğu bir ikmal limanı. Böyle bir hayalim var.

-Bu sizin çılgın projeniz olmalı…

-Cumhurbaşkanım duysa proje olarak bunu da ekler eminim. Devlet desteği şart tabii, devlet derse ki ‘evet, biz bu projeye destek vereceğiz, onaylıyoruz’, onaylaması yeterli, kredi de bulunur, çok da para kazanılır ülke olarak.  

-Boğazlarla ilgili yanlış uygulamalar sizce nelerdir?

- Örneğin 300 metre üstü bir geminin tamirini Türk tersanelerinde yapmak neredeyse imkânsız. Çanakkale boğaz geçişi masrafı, özellikle yedekli geliyorsa, 200-300 bin doları bulabiliyor. Eğer yarım veya bir milyon dolarlık ufak bir tamir ise böyle bir parayı vererek buraya gelmezler. Akdeniz’deki tersanelere Türkiye Cumhuriyetinin hediyesidir bu… Bunu hala düzeltemedik. Rahmetli Hücum Tulgar zamanında, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü tersaneye gelen gemilere eşlik eden pilota ve römorkörlere yüzde 50 indirim uyguluyordu. Ne hikmetse sonraki genel müdürler bu uygulamayı kaldırdı. Tersanelerin tamire yöneldiği, krizden bu yolla kurtulmaya çalıştığı bu dönemde, indirimin tekrar başlaması lazım…

- Tersaneler, GİSBİR bu ücreti ve indirim ihtiyacını dile getirmiyor mu?

- Evet, Murat Bey bu konu ile çok ilgilendi. Ben Deniz Ticaret Odasında bir tanesine şahit oldum. İndirimlerin kalktığı konusu gündeme geldi.. Kıyı Emniyeti Genel Müdür yardımcısı ise indirimin kalkmadığını plotaj indiriminin devam ettiğini söyledi. Ama asıl konu ve ağırlıklı maliyet römorkaj fiyatlarıydı, böylece konu düzelmeden kapanmış oldu. Yine başka bir konu, örneğin büyük bir tanker yakıt alacak güneye inerken, hava çıkıyor. En büyük problemlerden bir tanesi, yakıt barcı yükleyemiyor. O geminin demirde 48 saatinin dolması büyük problem. Gemi, uğraksız geçişinin bozulacağını fark ettiğinde alımı iptal edip yakıtı Pire’den alıyor.  En büyük yanlışlarımızdan biri, bunun muhakkak düzeltilmesi lazım. Kuzeyden çıkarken VTS’e verilecek bir talimatla hava muhalefeti nedeniyle yakıt yüklemesi yapamayan gemilere de 48 saat uygulamasını saymayacaksınız. Ben acente olarak çok kere şahit oldum, yağ iptali, yakıt iptaline. Bir de şu var yukarda, kuzeyde de yakıt ve kumanya ikmalinin kolaylaştırılması lazım. Orada da mecburi bir bekleme süresi oluyor. O sürede armatör ikmalini yapabilmelidir. Özellikle lodos havalarda burada yakıt ve su vermek imkânsız... O sırada kuzeyde ise hava sakin.

-Transbosphor olarak Türk Boğazlarından dev platformlar, gemiler geçiriyorsunuz. Bu sırada yaşadığınız ilginç olaylar veya zorluklar var mı?

-Kıyı Emniyeti çok güzel çalışıyor. Kılavuzlar iyi, tecrübeli, hiç risksiz olarak geçiriyorlar. Kurallar var, komisyonlar toplanıyor ve çok keyifli ve emniyetli bir şekilde geçiliyor. Orada da şöyle bir sıkıntı var. Fiyatlandırma yaparlarken 300 metre üzeri gemi ve platformlarda 3 katı para alıyorlar. Alsınlar, risk var ama römorkör yerinden kalkıp geminin yanına gidene kadar olan seyir için yine 3 katı ücret alması olmuyor. Acentenin veya kiralayanın kontrolünde olan bir şey değil bu… Bundan vaz geçilmesi lazım. 3 kat ücretlendirmenin hizmet vermeye başlandığı andan, hizmet bitimine kadar olan süre için yapılması gerekir.

-Kanal İstanbul için ne diyorsunuz?

- Kanal İstanbul yapılmak zorunda… Kesinlikle yapılmalı ama kapanıp açılabilen bir sistemle çalışmalı. Çevrecilerin ve Rusya’nın baskılarından kurtulmak için dok şeklinde yapılmalı. Hem seyir rahat olur hem de çevreye verileceği iddia edilen zararlardan kurtulmuş oluruz. Çevrecilerin ve bilim insanlarının iddia ettiği gibi Azor Denizinde su seviyesinin azalması ticari açıdan bize de zararı olacak bir gelişme olur. Nehir tipi gemileri olan Türk armatörler var. Orada zaten sıkıntılı dönemler var, bu sene seyir yapılamayacak süre 4 ay sürdü. Burada Rusya’nın en büyük liman sahası var. Marmara Denizinde 2 cm artış, Karadeniz’de 2 cm azalma Azor Denizi’ne 10 santimlik bir azalma getirir ki bu oradaki ticaretin kurallarını kökünden değiştirmeye yol açar. Rusya için de ciddi sıkıntılar doğurabilir. Sonuç olarak açılır kapanır sistemle yapılması lazım ve bu kanalın muhakkak yapılması lazım düşüncesindeyim.

-Bu söylediğiniz açılıp kapanabilen sistem, Kanal İstanbul konuşulurken gündeme geldi mi? Öneren kimse oldu mu bunu?

-Ben duymadım. Ama bir yetkiliden “gerekirse öyle de yapılır. Zor bir şey değil” diye bir söz duydum. Hakikaten zor bir şey değil. Hem emniyetli, hem çevre için endişe yaratmayacak, hem de seyir daha kolay, benim düşüncem bu yönde… Tüm tankerler oradan geçer. Düşünün Boğazın etrafındaki yalılar kaç yüz milyar eder. Öyle bir değer katacaksınız İstanbul’a, yeni bir Boğaz yaratacaksınız. Kanada göllerine gemi alıyor, yükselerek göllere çıkabiliyorsunuz. Ontario gölüne çıkabiliyorsunuz. Sonuç olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın projesini sonuna kadar destekliyorum.

-Deniz inşaatı ile ilgili çalışmalarınız ne durumda?

-Römorkörlerimizi aldık. Öyle kolay girilmiyor. Jan Donel ile ortaklık görüşmemiz var. Belçikalı bir firma... Onlarla beraber, başta Kanal İstanbul olmak üzere yapılan deniz inşaatı projelerine teklif vereceğiz. Bizde küçük ortak olarak o sürece dahil olmak istiyoruz. Ayrıca NOBLE’ın acentesiyiz. Noble Drilling Co., Amerika’nın dev bir petrol arama firması… Transbosphor’un başarısı bu… Son 3 yıldır GİSBİR’le tamire gemi getiriyoruz. Biz acenteliğini yapıyoruz. Türkiye için çok güzel bir artı değer yakaladık. Rus tanker filosunun tamirlerini Türkiye’ye getirdik. Murat Kıran GİSBİR olarak gitti, ilgilendi ve son model tankerlerin bizde tamir edilebileceği konusunda ikna etti. Daha önce hiç gelmeyen gemiler şimdi Türkiye’nin tersanelerinde tamir ediliyor. Rus devlet firmasının acenteliğini de biz yapıyoruz.

-Deniz inşaatı ile ilgili bizde çalışan yabancı firmalar var. Bu devam ediyor mu?

-Devam ediyor. Değişiklik yok. Yabancı bayraklara çok kolay izin veriliyor ve kendi bayraklarıyla kendi ismi ile kendi personeli ile Türkiye’de çalışıyorlar. Biz de Jan Donel’ın tüm teknelerini Türkiye’ye getireceğiz ama Türk Bayrağı taktıracağız. Benim hedefim, bunları Türkiye’deki firmasına satın aldırıp, Türk bayrağı çektirmek. Millî proje adı altında, yabancı bayraklı gemilerin burada çalışmasına müsaade etmemek lazım... Türk Bayrağı çekmek çok zor değil, bizim Türk denizcilerimiz artık bunlara yatırım yapabilecek durumdalar. Eğer kiralanmazsa, o yatırımı karşılayacak güçleri var. Kiralama bedelleri de zaten bunu öder. Norveç’ten buraya römorkör geliyor ve geri de gidiyor.  Emin olun o kira süresince römorkör parası kadar bir para ödenmiş oluyor. Biz bunu Türk Denizcileri olarak çok rahat yapabiliriz, yapmalıyız da… Tabii bunda devlet destek olmalı. Mesela, Yunanistan’da dışardan bir tekne gelip kendi bayrağıyla deniz inşaatı yapamaz. Şöyle bir konu daha var; çevre hassasiyetimiz nedeniyle brush card yaptırmıyorlar. Fakat yine Yunanistan’da yapılıyor bu… Ciddi rakamlardan bahsediliyor. Ciddi bir gelir kaybı var. Gemi beklediği süre boyunca bu temizlik yapılabilir. Çevre hassasiyeti nedeniyle Türkiye’de yasak... Yeni boya tiplerinin çevreye zararı yok. Eski kurşun zengini, zehirli boyalar artık kullanılmıyor. Sertifikalı boya kullanmış olan gemiler Yunanistan’da belli bir yere yaklaşınca brush card’a izin veriliyor. Üstelik siz boyayı almıyorsunuz, üzerine yapışan yosun ve midye gibi deniz kabuklarını alıyorsunuz.

-Müşterilerinize boğaz geçişlerinde kılavuz almayı öneriyor musunuz? Acente olarak bu konuda ne yapılabilir?

-Önce kılavuz sayısı artırılmalı. Kılavuzdan dolayı bekleme oluşmaması lazım. Özellikle boğaz sis dolayısıyla kapandıktan sonra gemiler birikmiş olduğundan, kılavuzlu gemilerde sıkıntı oluyordu. Son dönemde, Kıyı Emniyeti genel Müdürlüğü’nün pilot sayısını artırması ile bekleme azaldı. Bunda geçen gemilerin sayısının azalmasının da payı var. 2015’te ben, ticaret hacminin artacağını ve geçen gemi sayısının da buna bağlı olarak artacağını öngörüyorum. Eğer pilot eksikliği yaşanmaz ise, acenteler olarak biz pilot alınması yönünde tavsiyede bulunuyoruz. 50 metrelik gemiye de, 300 metrelik gemiye de… Pilot varsa, gemilerin emniyetli geçtiğini düşünüp biz de rahatlıyoruz. Pilot sayısını artırma ile ilgili de bir projem var, şöyle; Şu anda boğazda trafik tek yönlü, bu sırada ters yönden 100 metre altı gemilere geçiş izni verilmesi… 100 metre altı  (neden 100 metre, nehir gemileri ince uzun olduğundan, 5 bin ila 10 bin tonluk gemiler oluyor bunlar) gemileri ters yönden kılavuzlu olarak alırsanız boğaza, neredeyse yüzde yüze yakın gemiyi pilotlu geçirmiş olursunuz. Çünkü onlar beklememek için, geçerken pilot alıp geçmeyi kabul edeceklerdir.

-Denizcilik sektörü açısından 2015 Yılı’nı nasıl ön görüyorsunuz?

-Doların değer kazanması ile tüm piyasaların pozitif etkileneceğini, 2015 yılının denizciler için altın yıl değil de pozitif bir yıl olacağını düşünüyorum. Son 8 senedir, özellikle küçük tonajda gemi imali neredeyse yok… Navlun fiyatlarının hiç olmazsa gemiler kendilerini tamir bakım yapıp borçlarını ödeyebilecek düzeye gelebilecek diyorum. Ama küçük tonajda gemi inşa yatırımlarının 2016’dan önce başlamayacağını düşünüyorum. Koster yenileme projesi, devletin hurda teşviki ile ilgili konuşmalar var Bunun nasıl olacağı ile ilgili çerçeve henüz net değil. Güzel bir proje… Hem hurda piyasası çok durgunlaştı, orada da ciddi bir sanayi var, orası harekete geçer. Ama Türk Bayraklı koster sayısı zaten çok ciddi miktarlarda kalmadı. Bunu genişletip Türk sahipli yabancı bayraklı gemileri de bu projeye katmaları gerekiyor. Türk bayrağının beyaz bayrağa girme iddiası nedeniyle gemisini yabancı, kolay bayraklarda tutan Türk armatörler var.

-Sizin Denizcilik Fakültesinde ders verdiğinizi biliyoruz. Bu devam ediyor mu? Eğitimle ilgili neler yapıyorsunuz?

-Ne yazık ki artık çok vaktim olmuyor. 5 yıl Denizcilik Fakültesinden eğitim aldım. 5 sene de hocalık yaptım. Borcumu ödedim. Emekliliğimde tekrar devam etmek isterim ama bunun ne zaman olacağını bilemiyorum. Bilgilerimi paylaşmayı aktarmayı çok istiyorum. Öğretmenliği çok severek yaptım, gençlerle genç kalıyorsunuz… Önce bireysel başvuruları değerlendiriyordum. Sonra gördüm ki bu bir ticaret olmuş. Birçok yerden burs alan talebeler var. Bu nedenle okulu uzatanlar bile olduğunu öğrendim. Artık Çankırı Vakfı’na denizci ise muhakkak burs veriyorum. Ayrıca DEFAV üzerinden de burs veriyorum.

-Transbos Voleybol Spor Kulübü kuruldu şimdi basketbolunda başladığını öğrendik. Neden deniz sporları değil?

-Evet, kuruldu şimdi sırada futbol var. Ben Lisede voleybol oynamıştım. Takımın kaptanıydım. Kulübümüz Ankara’da… Çünkü tek başıma başına geçip yönetemeyeceğim. Burada bir akrabam bana destek oluyor. O da Ankara merkezli eski Demirspor’un müdürlerinden. Çok güzel bir bütçe çıkardık ve bir plan yaptık. Şimdi 3. Ligde oynuyoruz. Gençler güzel işler çıkarıyor, köklü kulüplerle maç yapıp kazanıyorlar.

-“Öyle Bir Geçer Zaman ki ”adlı televizyon dizisinde danışman olduğunuzu biliyoruz. Teklif nasıl geldi? Bir denizci olarak dizideki Ali Kaptanın çizdiği denizci profilini nasıl buldunuz?

-Öyle denizciler yok mu? Var. İllaki İTÜ Denizcilik Fakültesinden biri olması gerekmiyor. Dizi olması için karakterin biraz öyle olması gerekiyor. Benim hayatımı dizi yapsalar renkli olmazdı. Tek eşim var, iki tane çocuğum var ve iyi bir aile babası olma gayretindeyim. Dolayısıyla dizi olmaz ve kimse de seyretmezdi. Teklif şöyle gelişti; Bir acente lazım oldu film şirketine. İlk çekilen bölümde kaptan gelecek, gemiden ayrılacak ve kalp krizi geçirecekti. Böyle bir gemi lazımdı. O gemiyi ben buldum ve onlarla ilişkilerimiz başladı. Ondan sonra dizide, denizcilikle ilgili, kaptan karakterleri hariç ne geçiyorsa ben onayladım. Hatta Ali kaptanın tekneyi vurup batırması, o teknenin tekrar çıkarılması benim projemdi ve gerçekten tekneyi batırdık. Sonra çıkardık aynı tekne lokanta olarak devam ediyor. Teknik danışmanlığını ücret almadan keyifle yaptığım bir işti.

-Resim merakınızdan söz eder misiniz?

-Evet, sanat yapmaya çalışan tanıdıkların resimlerini topluyorum. Bu onlara destek anlamına da geliyor. 300’e yakın tablo oldu. Resimleri ofisimin duvarında değiştirerek koymak ve görmek istiyorum, bu resimlerden en beğendiklerim de eşim Ayşen Can’ın yaptığı resimler. Sonrasında ise İTÜ Denizcilik fakültesine veya vakfa bağışlayabilirim, satılmamaları kaydı ile.

Zaman ayırdığınız için teşekkürler...