Rize/İyidere-Sarayköy’den
YÜKSEK DENİZCİLİK OKULUNDAKİ
KALKAVAN’LARA
Hazırlayan: A. İlker MEŞE
Kaynaklar:”Yüksek Denizcilik Okulu” kitabı Mutlu Karakaya,Çetin Kalkavan,Tekin Can,Yavuz Kalkavan,”Deniz “Dergisi 1941 sayı 78
YÜKSEK DENİZCİLİK OKULUNDAKİ KALKAVAN’LAR
Osmanlıdan günümüze kadar olan denizcilik cemiyetleriyle ilgili araştırma yaparken, Milli Ticaret Bahriye Kaptan ve Çarkçı Mektebi mezunlarından Mk. mezunu merhum Necmettin Gökaltay’ın “Deniz” isimli tarihi dergide bizim okulla ilgili bir yazısı ve resimlerini bulunca çok sevindim. Yazıyı incelerken, 1913 yılındaki ilk mezunlardan birisi olduğunu öğrendim .Sivil deniz ticaret mektebinin ilk mezunlarından biri tarafından yazılmış çok güzel bir yazıydı.Bu yazıyı nasıl değerlendireceğimi düşünmeye başladım.
İSMAİL KALKAVAN’I TANIR MISIN?
Makine 1951 mezunu ağabeyim Fahrettin Küçükşahin 4 Ocak’ta ziyaretimize gelince, Necmettin Gökaltay’ın yazısından bahsettim ve fotoğraflarını gösterdim.
Fahrettin Ağabey hemen sordu: “İlker bizim okulun ilk mezunları arasında İsmail Kalkavan var, biliyor musun?” Hayır ağabey hiç dikkatimi çekmedi,dedim ama peşinden bir hikayenin geleceğinden emindim. Fahrettin Ağabey uzun uzun anlattı.
Böylelikle denizcilik tarihimizde bilinmeyen bir sayfayı daha açtığımızı düşünerek sizlerle paylaşmaya karar verdim.
KARAKÖY’DEKİ TÜRK LOYDU KIRAATHANESİ,
Fahrettin Ağabey engin hatıralarıyla başladı anlatmaya;
“Çok güzel bir hava, günlerden cumartesi. Ben okulun birinci sınıfındayım. Cumartesi günü öğleden sonra İstiklal Marşı’mızı okumuşuz, evimize dönüyoruz. Karaköy’de meşhur Geyikli Kıraathanesi var. Babam Trabzonlu , diğer ortağı ise Rizeli Hüseyin Çavuşoğlu. Buraya o dönem Türk Loydu’nun ismi bile yokken Türk Loydu Kıraathanesi deniliyor. Bütün gemi sahipleri, ahşap tekne sahipleri burada. Bir de yol üzerinde bir başka kıraathane daha var, oraya da gidenler oluyor.
GİDECEK BAŞKA OKUL MU BULUMADIN?
Üzerimde üniforma var. Kıraathaneye uğrayıp babama ‘merhaba’ deyip eve geçecektim. Kıraathanenin tüm pencereleri açık. Üzerinde bembeyaz gömlek, kravat olan beyaz saçlı biri elini kenara dayamış oturuyor. Beni görünce hafif tebessüm edip seslendi:
“Gel bakalım buraya,sen hangi okulda okuyorsun dedi,
Ben de” Yüksek Denizcilik Okulu “dedim, Gidecek başka okul bulamadın mı?” dedi.
Yüksek Denizcilik Okulu’ndayım ve gidecek başka bir okul bulamadın mı diye soruyor. Hemen bulaşırım. Bir baktım babam arkadaş işaret veriyor.
Adam “Gel yanıma bakalım” diye seslendi. Sonra yanaklarımdan öptü. “Ben İsmail Kalkavan. 1913 mezunuyum. Sen de çok güzel bir okula gitmişsin,seni tebrik ediyorum” dedi. Böylece tanışmış olduk kendisiyle.
TAHTA BAVULLA İSTANBUL’A,
Bir anısını anlatmıştı,İsmail Kalkavan’ın anlattığına göre, elinde bir tahta bavulla gemiye binip gelmiş memleketinden. Biri seslenmiş İstanbul’da İsmail Kaptan’a: “Ula İsmail sende mi geldin?” Bizimki cevap vermiş: “He amca ben de geldim.” Adam; “Ula İsmail desene ha orada eşek kalmadı” deyince bizimki de yapıştırmış cevabı: “Sen akrabaların hala oradadır.merak etme”
İsmail Kaptan’ın konuştuklarından aklımda kalanlar, “okulun çok iyi bir okul olduğu, her şeyini bu okula borçlu olduğu, en fazla kazandıran şeyin mesleki bilginin yanında okuldaki disiplin olduğunu”söylemesiydi..
BABAN YAKIŞIKLI ADAMDI SEN NİYE BÖYLESİN,
İsmail Kalkavan o zamanlar Armatör. Bir gün çok iyi hatırlıyorum. Armatörler Birliği’nde yönetmelikle ilgili bir toplantıya gitmiştim. İsmail Kalkavan bana bakıp, “Torunum seni tanıdım” dedi. Yazıhanedendir dedim.Ooo çok eski dedi.O zaman “Geyikli Kıraathanesi “diye hatırlatınca, babamın adını söyledi: “Cemaaallll” dedi. Sonra da ekledi, “Baban yakışıklı, güzel bir adamdı. Sen niye böylesin.”
SEN ADAMIN İSMİNİ GETİR YETER,
Bir gün İsmail Kalkavan’a işim düştü. Bakırköy’de kardeşimin dünürünü evinin önünde park yeri tartışmasından dövmüşler. Karaköy’deki Kefeli Hüseyin Han’da İsmail Kaptan’ın yeri var. Orada gittim olayı anlattım. “Fahrettin sen bana o adamın ismini getir yeter” dedi. Ben de adamın ismini verdim. Aradan biraz zaman geçti. Öğrendik ki, kardeşimin dünürünü döven adam gitmiş elini öpmüş. Demiş ki “Ben yanlış yaptım affedin beni. Sen amcayı tanıdığını neden söylemiyorsun.”
KİM BU KALKAVAN?
Şimdi diyeceksiniz ki ‘kim bu Kalkavan?
Ünlü Ziya Kalkavan’ın babası Sefer Kalkavan’la, İsmail Kalkavan’ın babası kuzendir. Akrabadırlar. Üstelik bizim okuldan mezun olan çok fazla Kalkavan vardır. Mesela Çetin Kalkavan benim talebemdi, sonra Ethem Kalkavan da çok sevdiğim öğrencilerden biriydi.
Sevgili ağabeyimin anlattıklarından sonra,bu konuda araştırma yapmaya karar verdim.
Milli Ticaret Bahriye Kaptan ve Çarkçı Mektebi Ali’sinden (Sivil Kaptan ve Makinistler Mektebi) 1913 yılında ilk mezunlarının yer aldığı listedeki mezunlar. Yani bizim ilk mezunlarımız. İsmail Kalkavan’da aralarında. Bundan sonra da Fahrettin Hoca’nın anlattığı diğer Kalkavan’ları aramaya başladım. Altı kişi tespit edebildim. Bu aşamadan sonra da okulumuzdan mezun Kalkavanlar için bir albüm hazırlamaya karar verdim. Mezun Kalkavanlar sırasıyla:
1913 Gv.İsmail Kalkavan
1942 Gv. Mustafa Kalkavan
1968 Gv.Çetinkaya Kalkavan
1978 Mk.Ethem Kalkavan
1997 Mk.Koray Cem Kalkavan
2005 Gv.Şevket Kalkavan
Katkılarından dolayı Çetin KALKAVAN,Tekin CAN,Yavuz KALKAVAN,Ethem KALKAVAN,Cem KALKAVAN ve Şevket KALKAVAN’a çok teşekkür ediyorum.
1913 Gv.İsmail KALKAVAN
Babası, Denizcilik Tarihimiz de adı geçen ilk Kalkavan olarak bilinen Rıza Kalkavan’dır.Rıza Kalkavan’ın Bir kardeşi daha var, ağabeyi Abbas Kalkavan. Abbas Kalkavan İyidere Sarayköy de kalıyor. Rıza Kalkavan ise İstanbul’a geliyor. Bilinen en eski Kalkavan’lar bunlardır.(Tekin Can ifadesidir.) Rıza Kalkavan’ın 4 çocuğu oluyor. İbrahim Kalkavan, İsmail Kalkavan, Nazım Kalkavan, Sabahat Kalkavan
Reşit Kalkavan’ın oğlu Çetinkaya Kalkavan anlatıyor:
“İsmail Kalkavan bizim ailenin en büyüğü ve kurucusu gibi olan Sakallı lakaplı Rıza Kalkavan’ın oğludur. Ben de kendisi, hanımı ve çocuklarıyla tanışmıştım. Babamın anlattıklarından hatırladıklarıma göre, Heybeli Ada’nın hemen hemen dörtte üçünün sahibi idi. Deniz Harp Okulunun arazisinin kendisi okula bağışlamıştır. En son adada köşk vardı, torunu ne yaptı bilmiyorum.”
Tekin Can anlatıyor;
“Beşiktaş güreş takımının hamisiydi. Bütün misafir güreş takımları onun evinde kalırdı. Adadaki köşkte kalmışlığım vardır. Annemle geldiğimizde Adadaki yazlıkta kalırdık. Beni çok severdi. Üç oğlu vardı. Mete, Orhan, Kayhan Kalkavan. Mete Kalkavan Beşiktaş Divan üyesiydi.
Yavuz Kalkavan anlatıyor;
En son Yavuz Kalkavan’ı ziyaret ettiğimizde, aile ile ilgili bilgileri beni çok şaşırttı. Genç yaşına rağmen ailenin fertlerini iyi tanıdığını öğrenmek, denizcilik tarihimiz için büyük bir talih olduğunu düşünüyorum. Aile için biriktirdiği resimler ve arşivler ileride iyi bir kaynak olacağa benziyor.
Yavuz Kalkavan sohbetimizde büyüklerinden duyduğu Rıza Kalkavan ile ilgili anıları bizimle paylaştı;
“Halis Kalkavan anlatmıştı: İkinci Dünya Savaşı’nın son zamanları. Tahminen 1944 yılı Temmuz ayı. Halis Kalkavan ve Yusuf Kalkavan iki kuzen. Köstence’ye Yahudi mültecileri almak için yola çıkıyorlar. Gittikleri tekne küçük bir taka. İsmi de İkbal. Ancak tekne Köstence’de Bulgarlar tarafından tutuklanıyor. İki Kalkavan yaklaşık 7,5 ay tekneden çıkmadan, sadece tekneye atılan ekmek ile ayakta kalmaya çalışıyorlar. Daha sonra tekneyi Varna’ya çekiyorlar. Bu süre içerisinde aile ancak Köstence’de olduklarını öğreniyor.
İsmet İnönü o dönem Cumhurbaşkanı. Rıza Kalkavan da büyük nüfus sahibi. İstanbul’da yazlığında İsmet Paşa’yı buluyor. “Savaş zamanı silah, sulh zamanı muhaciri biz taşıdık. Bunlar için devletimizden hiç para istemedik, şimdi devletimizden bir şey istiyoruz. Şimdi ödeme zamanı geldi, yeğenlerimi kurtaracaksınız” diyor. İsmet İnönü de Stalin’e telefon ediyor. Stalin o sırada Yalta Konferansı’nda. Bir şekilde ulaşıyor ve tekne aynı gün serbest bırakılıyor. İki Kalkavan tam 7,5 ay sonra dönüyorlar. Önce Fener’e geliyorlar. Perişan haldeler. Çok zayıf ve bitik durumdalar.1 hafta Fener’de kalıyorlar yemek yiyip tanınır hale gelmek için. Sonra evlerine dönüyorlar.”
1942 Gv. Mustafa KALKAVAN
Mustafa Kalkavan Reşit Kalkavan’ın halasının ve dayısının oğludur. Yavuz Kalkavan’ın babasının öz dayısı. Yolcu gemilerinde denizyollarında çalışmıştır .32 yaşında verem hastalığından genç yaşta vefat etmiştir.
- Mustafa Kalkavan sınıf arkadaşları ile toplu halde,
- Gv.1.sınıf okul takımı ile Robert Kolej sahasında;
1978 Mk.Ethem KALKAVAN
Ethem Kalkavan Sadık Kalkavan’ın kayınbiraderi, Fevzi Kalkavan’ın da oğludur. 1978 Mk bölümünden mezun olduktan sonra Deniz Nakliyatı gemilerinden Gen.Ragıp Gümüşpala ve Antalya gemilerinde çalıştı. Daha sonra Karayollarının Asfalt gemisinde 2.Müh, Aslan 1 gemisinde Baş Mühendislik yaptı. Daha sonra sırasıyla Fatma Ana, Feride, Müzeyyen Ana, Gökhan Kıran, Hilal 1, Hilal 2, Halis Kalkavan, Seli, Çamlıca 1, Emir ve Kerem gemilerinin başmühendisi oldu. 2017 yılında da emekliye ayrıldı.
1997 Mk.Koray Cem KALKAVAN
Ortada Şapkalı Cem KALKAVAN
Faruk Kalkavan’ın oğlu, Fuat Kalkavan’ın torunudur. (Milli Futbolcu Avni’nın amcası)
Kıyı Emniyetinde Başmühendis olarak çalışmaktadır.
2005 Gv.Şevket KALKAVAN
Babası Vahit Kalkavan, dedesi Şevket Kalkavan’dır. Şevket Kalkavan mezun olduktan sonra 2016 yılına kadar TÜRKON’un gemilerinde çalıştı. Şimdilerde ise Sanmar Denizcilik’te, Samsun 2. Bölge’de kılavuz kaptan olarak görev yapmaktadır.
İLK SİVİL DENİZCİLİK OKULU’NUN HİKAYESİ(1848-1913)
1913 yılında ilk mezunlarını verene kadar ,Tüccar Kaptan Mektebi olarak başlayan sivil deniz ticaret mekteplerinin kısa öyküsünü burada paylaşmak istiyorum.
Osmanlı da ilk askeri alanda gerçekleşen modernleşme 1735 de, denizcilik alanında ise 1776‘ya dayanmaktadır. Sivil alanda ancak 1848’de ilk belirtiler gözükmektedir.
İLK MEKTEP SAKIZ’DA
1848 de Ali Çelebizade Mehmet Efendi, Kaptan Paşa tarafından kendisine emir verilmek sureti ile Sakız Adası’nda denizcilik eğitimi vermeye başlamıştır. Adada çıkan bir yangında tüm mal varlığını kaybedince okulunu kapatmıştır. 1850 de Padişah Abdülmecid tarafından tekrar İstanbul’da Bahriye eğitimi için görevlendirilir. Devlet tarafından yapılan bu eğitimin ne kadar sürdüğü bilinememekte ama bu izin sayesinde özel okullar açıldığı düşünülmektedir.
ARAP CAMİSİ’NDEKİ OKUL
Tarihçi Osman Nuri Ergin Osmanlı arşivlerine dayanarak ,1870 yılında Galata Perşembe Pazarı’ndaki Arap Cami içinde bir kaptan mektebi kurulduğunu yazmıştır. Burada kurulan “Kaptanlık mektebi” ifadesinde kesinlikle Mekteb-i Bahriye-i Şahane için kullanılmamaktadır.
TALEP VAR SONUÇ YOK
Bu tarihten sonraki arşiv belgelerinde, 1875’den sonra bir deniz ticaret okuluna ihtiyaç olduğu ile ilgili yazışmalara raslanmaktadır. 1884 den itibaren ise daha somut biçimde gerek komisyon kurularak, gerek bütçe hazırlanarak Mekteb-i Fünun-u Bahriye içinde yatılı bir kaptan mektebi ve ayrıca halen çalışan Kaptanların eksiklerinin giderilmesi için Tersane-i Amire’nin Azapkapı’daki binalarından birinde gündüzlü tüccar kaptan mektebi açılması gerektiği ifade edilmektedir. Bu padişaha sunulmuş bir nizamname layihasıdır. Ancak sonuca ulaşmadığı anlaşılmaktadır. Yani 27 Kasım 1884 ‘de Tüccar Kaptan Mektepleri için bir nizamname layihası kaleme alınıp padişaha takdim edilmişse bile maddi imkansızlıklar aşılıp okul açılamamıştır. 9 Temmuz 1885 senesindeki bir yazışmaya göre ise, Azapkapı’daki gündüzlü okulun Rumi’nin sekizinci Pazartesi günü açılmasının kararlaştırıldığı belirtilmektedir. Bu okullar ancak 1886 yılının sonunda açılabilmiştir. Bir başka evrakta ise, ilk mezun olan öğrencilerden 3 Nisan 1891 yılında bahsedilmektedir. Bu verilere göre de, eğitime 1887 yılında başlandığı anlaşılmaktadır.
KAGİR BİNADAN HÜMAYUN KASRI’NA
Okulun açıldığı dönemde Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa’dır. Okul açıldıktan bir süre sonra Bahriye Mektebi’nin bitişiğindeki Hümayun Kasrı’na taşınır. Azapkapı’daki gündüzlü okul liman komutanlığına, taşrada açılacak okullar ise Maarif Nezareti'ne bağlıdır. Ancak bu sonradan taşrada yeni okullar açılması yerine Rüşdiye Mektepleri’nin bünyesinde yeni sınıflar açılması olarak değiştirilmiştir.
İLK ÜNİFORMALAR KOYU LACİVERT
Kıyafet koyu lacivert ceket ve pantolondur. Alamet kolda birinci sınıflar için bir kırmızı ipek şerit, ikinci sınıflar için iki kırmızı ipek şerit ve üçüncü, dördüncü sınıflar için benzer şekilde üç ve dört kırmızı ipek şerit üzerinde demir çapa olarak belirlenmiştir.
Padişah, okul kapanmadan önce bütün öğrencileri kapsayan büyük bir ziyafet vermektedir. Bu eğlence bütün güne yayılmış bir şekilde Kağıthane mesiresinde yapılmaktadır. Öğrenciler mezun olduktan sonra diploma derecelerine göre bir süre denizde çalıştıktan sonra Bahriye Nezareti’nin sınavında başarılı olup kaptan unvanı almaktadırlar. Birinci sınıf kaptan olmak için belirli süre denizde çalışmak ve Bahriye Nezareti’nin sınavına girmek gerekmektedir.
MEZUN OLAN İŞSİZ KALMIŞ
Bu dönemde Tüccar Kaptan Mektebinden mezun olanların iş bulamadıklarını öğreniyoruz. Bu nedenle Gündüzlü Tüccar Kaptan Mektebinin ihtiyaç kalmadığından 17 Ağustos 1899 tarihinde bu okulun kapatılması ile ilgili yazı yazılmış, sonrasında da kapatıldığı düşünülmektedir. 1903 yılından itibaren gittikçe çoğalan Tüccar Kaptan Mektebi mezunlarının iş bulamama problemi de artmıştır. Bunun için bulunan çarelerden biri, yer açılıncaya kadar mezunların serdümen ve lostromo olarak çalıştırılmalarıdır. Dersaadet Liman Dairesi’nin mezunları bir işe yerleştirme çabaları görülse de, iş bulamayan mezunların askeriye sınıflarına girmek istemesi ancak bunlara ait imtihanlardan geçememeleri nedeni ile Leyli Tüccar Mektebi’nin öğrenci kayıt etmeyerek, bu okulun mevcudunun Mekteb-i Bahariye-i Şahane’ye aktarılması kararlaştırılmıştır. Bu evrak 11 Aralık 1905 tarihlidir. Son mezunların 1909 tarihinde verilmesi ve diğer bir yandan 2. Meşrutiyet ormandı okulun herhangi bir faaliyetine rastlanmamasıyla okulun kapandığı anlaşılmaktadır. Bir süre sonrada okulun binasının yıkılması söz konusu olmuş ve 28 Şubat 1914 yılında yıkılmıştır.
GEMİLER ÇOĞALINCA YENİDEN AÇILDI
Heybeliada’daki ticaret denizcilik okulunun kapanışından sonra Osmanlı denizciliği gelişir ve gemiler çoğalır. Okula yeniden ihtiyaç duyulduğu 1909 ve 1910 yıllarındaki yazışmalardan anlaşılmaktadır. Hatta Azapkapı’daki okulun yeniden açılması gündeme gelmiş ama hangi Nezaret’e bağlı olması konusu tartışılmıştır. Bu tartışmalar devam ederken, tartışmaya konu olan okul için bir müracaat olur. Bu başvuruyu yapan kişi, Tevsi-i Ticaret-i Bahriye-i Osmaniye Cemiyeti’nin kurucusu olan Abdülhamit Naci Bey’dir. Hamit Naci Bey okulu kurmak için arkadaşları Süleyman Nutki ve makine öğretmeni Seyid Ali beylerle görüş alışverişinde bulunmuş ve onların da desteğini almıştır.
1909 yılında kurulduğu gibi genel kanı bulunan Milli Ticaret-i Bahriye Kaptan ve Çarkçı Mektebi’ne dair bulunabilen en eski evrak 26 Ocak 1910 tarihlidir. Okulun kurulması düşünülen “Beyoğlu Kalekapısı Cadde-i Kebir’de altı yüz iki numaralı binanın vilayet görevlerince teftişinden ve buranın yirmi öğrenci için uygun olduğunun belirlenmesinden sonra Çarkçı Ameliyat Komisyonu tarafından düzenlenecek, Erkan-ı Harbiye-i Bahriye Dairesi’nce neşr edilecek programlar dahilinde eğitim vermesi gerektiği Hamit Naci Efendi’ye bildirilmiştir. Bu evrak 2 Haziran 1910 tarihlidir.
Bundan sonraki yazışmalardan anlaşıldığı kadarı ile ardı ardına başlayan savaşlar nedeni ile okulun öğrencileri büyük fedakarlık göstererek savaşa gitmeyi tercih etmişlerdir. Örneğin öğrencilerin hastabakıcı veya Barboros zırhlısında ateşçi olarak savaşa katılmak istedikleri ve sonrasında kaçırdıkları sınavlara girmeleri için ne yapılması gerektiğine dair yazışmalar arşivlerde mevcuttur.
Not: Yukarıdaki bilgiler Mutlu Karakaya’nın “Yüksek Denizcilik Okulu” kitabından alınmıştır.
Kaynaklar:
”Yüksek Denizcilik Okulu” kitabı Mutlu Karakaya,
Çetin Kalkavan,Tekin Can,Yavuz Kalkavan,
”Deniz “Dergisi 1941 sayı 78