Müslümanlar arası ilk iç savaş Basra Savaşı ya da diğer adıyla Cemel-Deve savaşıdır. Çoğumuzun da bildiği üzere Hz. Ayşe ile Hz. Ali güçleri arasında ki çok talihsiz savaştır bu. Yıl 656. Tam 1359 yıl önce.
Ne yazık ki günümüz itibari ile değişen çok fazla şey yok Ortadoğu Coğrafyasında. Müslümanlar hala birbirlerini öldürüyorlar. Hem de zahirde İslam adına. Suriye topraklarında , Irakta, Yemende.
Peygamber Efendimizin ölümünden sonra neredeyse 200 sene bilime ve tabi ki insanlığın kalkınmasına Matematikten Tıbba, Astronomiden Felsefeye kadar öncülük eden demokrasinin ve felsefenin kurucusu olmakla övünen Yunan coğrafyasına bile ışık tutan İslam alimlerinin yaşadığı topraklar son bin küsur senedir kaosun , ölümün , adaletsizliğin , dikta rejimlerinin, mezhep ayrımcılığının ve de ülkeyi yöneten küçük azınlıkların lüks ve şatafatı dışında yoksulluk ve sefaletin merkezi olmuştur.
ABD ve Birleşik Krallık öncülüğünde 2003 yılı Mart ayında gerçekleşen Irak işgalinin devamında neredeyse bir haftada dağılan Irak Cumhuriyet Orduları askerlerinin bir gün DAEŞ adlı örgütte ağırlıklı olarak yer alacağını bence kimse hesap etmemişti ? Bu hesap yapılsaydı bugün Ortadoğu da uluslararası orduların kara savaşlarına tanık oluyorduk. Devamında Esed katilinin ve DAEŞ belasının bizi dost ve komşu ülke Rusya ile karşı karşıya getirebileceğini de tabii ki ön görmemiştik. Ama maalesef oldu. Kırım Savaşında olanlar mı oluyor diye de sormadan geçemiyor insan. Yüzyıllardır süren Müslümanlar arası kavga ilk defa Cumhuriyet tarihinde bizi böylesine sıkıntılı bir sürece soktu. Rusya ile yaşadığımız bu sorunlu sürecin ve de Ortadoğu da ki bu cinnet halinin sürdürebilir olması düşünülemez. Rusya sorunu ülkemizin çıkarları ve gerçekleri ile örtüşmüyor. Olası bir savaş bizi adım gibi biliyorum ikinci Duyunu Umumiye İdaresine sokacaktır. Birincisi biz Türkleri 75 sene borç sarmalında perişan etmişti. Ödemeye 1881 yılında Osmanlı da başladık ancak Cumhuriyet döneminde 2. Dünya savaşı sonrası bitirdik. Kırım Savaşını ve sonuçlarını merak eden araştırsın okusun. Kazandığımız ama bedelini inanılmaz ağır ödediğimiz bir savaş...
Ortadoğu da yaşanan bu kaos ortamına paralel olarak dünyamız gerçekten sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Özellikle de kalkınmakta olan ülkeler için bu süreç barış ortamında dahi ağır geçeceğe benziyor. Olası uluslararası ama bölgemizde başlayacak bir savaş bu süreci içinden çıkılmaz hale getirip ülkemize çok büyük hasarlar verecektir. O yüzden bizi güya NATO şemsiyesinde koruyacağına sürekli silah satan emperyalist ülkelerin kışkırtmalarına kanıp silah pazarlarının en iyi müşterisi olmak yerine “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesinin rasyonelliğine sarılıp bu akrep yuvasına dönüşmüş Coğrafya da “üreterek, artı değer yaratarak, denge unsuru olarak, barış ve huzur içinde” yolumuza devam etmek zorundayız. Ne bizim , ne Orta Doğunun , ne de Kafkasların başka alternatifi yok. Güçlü, bölgesel barışın güvencesi ve denge unsuru bir Türkiye. Sokaktaki adam olarak bu da benim fikrim.
Bugün Daeş, El Shabab, El Kaide hatta Batı Afrika da ortaya çıkan Boko Haram gibi İslam dinini kendi kanlı ve iğrenç emelleri için kullanan terör örgütlerinin tuzağına düşen insanlara 200 sene dünyaya öncülük eden İslam alimlerinin , bilim adamlarının aydınlık yolunu kim gösterecek ? Laik, demokratik, bilimin aydınlığına inanmış, özgürlükçü ve halkının ekseriyeti Müslüman olan bu topraklarda örnek ve umut vaat eden Türkiye bu misyonun sahibi olmalıdır. Bu Coğrafyanın şu anda en çok ihtiyacı olan şey ne DAEŞ belası, ne Rusya müdahalesi, ne NATO un varlığı fakat modern , çağdaş , evrensel insan hak ve özgürlüklerin genişlediği , barış ve kardeşliğin hüküm sürdüğü güçlü bir Türkiye Cumhuriyetidir. Müslüman halklara örnek olabilecek bir Türkiye. Bu olguya sadece bölgenin değil dünyanın da ihtiyacı olduğu çok açıktır. Bu gerçek Siyaset Bilimcileri ve Jeo Politiğe kafa yoran herkes tarafından da dillendirilmektedir. (Ilımlı İslam saçmalığından söz etmiyorum tabii ki.)
Gelelim Donald Trump soytarısına ; İslam dinini kendince eğip büküp adi cinayetlerini dini minvalde meşrulaştırmaya çalışan terör örgütlerini bahane edip Müslüman düşmanlığı su yüzüne çıkan bu faşist soytarı bize dünyada ki asıl ve en büyük tehlikeyi göstermiştir. Bu tehlike DAEŞ kadar hatta bazı boyutlarda daha da önemlidir. Dinler arası dolayısı ile medeniyetler arası çatışmanın oluşmasına mesnet teşkil edecek zihniyetlerin ABD Başkan aday adaylığı düzeyinde var olduğunu ortaya koyması açısından Donald Trump denilen şaklaban aslında inanılmaz uyarıcı görev görmüştür. Pusuya yatmış, İslam dininin kirli ellerde batağa batmasını seyreden bu zevatlar a imkan vermemek İslam´ın modern yüzünü dünya halklarına gösterebilmek bütün aydınların sorumluluğundadır. Eli kanlı terör örgütlerine karşı Müslüman ülkelerin net, açık ve etkin mücadele etmeleri gerekiyor. Bütün Müslüman ülkelerin dünyada ki İslam algısını değiştirmek daha da kötüye gitmesini engellemek için etkin ve caydırıcı politikalarını behemehal devreye sokmaları gerekmektedir. Sadece kınamakla bu iş olmaz. İslam algısını kirletenlere asıl etkili cevabı Müslüman ülkeler vermelidir diğerleri değil.
Tüm bu kargaşanın ortasında Cumhuriyet Türkiye´sinin yetiştirdiği Prof. Dr. Aziz Sancar Beyefendinin bilim alanında aldığı Nobel ödülü hem Türk hem İslam dünyasına Cumhuriyetin en büyük armağanlarından biri olarak umut vermektedir. Bilimsel çalışmalarını ABD de yapmış olsa da nihayetinde bu topraklarda yetişmiş Nobel ödülü alacak donanıma Cumhuriyetin okullarında kavuşmuştur . Kendisi de bunu açık gönüllülükle ifade etmektedir. Edebiyat alanında Nobel ödülü alan Orhan Pamuk da aynı şekilde değerlendirilmelidir. Sonuçta bu iki aydınımız Cumhuriyetin varlığının bu coğrafya da ki tartışılmaz önemini ispatlamaktadır. Görüyoruz ki karanlıklar DAEŞ i aydınlıklar Nobel Ödüllü Cumhuriyet aydınlarını yetiştirmektedir.
Bulunduğumuz mevki de dalgalar bazen çığırından çıksa da ufkun ötesinde dingin denizler mutlaka vardır. Yeter ki dalgalara göğüs verirken umudumuzu yitirmeyelim, gözümüzü ufuktan ayırmayıp amasız bir olalım. Mutlaka selamete varırız.