Ünlü Arap Siyaset Bilimcisi İbn-i Haldun’un çok güzel bir sözü vardır “Coğrafya ülkelerin/toplumların kaderidir”. Tarihi gelişim içinde İzmit Körfezi’ni incelediğimizde bu bölge coğrafyasının Anadolu’da uygarlık kurmuş olan bütün uluslara jeostratejik anlamda büyük hizmetler verdiği anlaşılmaktadır. Nitekim Osmanlı Beyliği İzmit’in fethinden hemen sonra Karamürsel’i topraklarına katmış burada ilk “Denizcilik Üssünü” kurduktan sonra Hereke’yi fethetmiş oradan denizlere ve okyanuslara açılarak “Denizci bir Cihan Devleti” kurmuştur.
Bu usul Kurtuluş Savaşımız sırasında da tekrarlanmıştır. Kurtuluş Savaşı’nda İzmit Sakarya Savaşı’ndan hemen hemen üç ay önce (28 Haziran 1921) kurtarılmış 4 Temmuzda da Karamürsel geri alınmıştır. Büyük Taarruz’dan hemen iki hafta sonra I. Ordu İzmit’e gelirken III. Kolordu da Hereke’ye gelmiştir. Bilindiği gibi Lozan Antlaşması’nın hemen ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne geri verilen İstanbul, Hereke’deki III. Kolordu tarafından teslim alınacaktır.
Boğazlara tam egemen olamadığımız Lozan Boğazlar Sözleşmesi (24 Temmuz 1923) ‘nden egemenlik hakkımızı tekrardan geri aldığımız Montrö Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)’ne kadar geçen 13 yıllık süre ile daha sonra başlayan II. Dünya Savaşı (1939-1945) yıllarında İzmit Körfezi’nde oluşturulan “Yasak Sahalar” ile buralarda konuşlu Donanma Komutanlığı savaş gemileri ile Kıyı Topçu Bataryaları’na ait bilgi ve oluşumları -konunun dışına çıkmamak için anlatmıyoruz- Ancak İzmit Körfezi ile ilgili bizce çok önemli olan ve daha devletimizin kuruluş yıllarında yapılmış olan bir planlamayı burada anlatmanın gereğine inanmaktayız.
İzmir İktisat Kongresi 17 Şubat -4 Mart 1923 tarihlerinde I. Lozan Görüşmeleri’nin kesintiye uğradığı dönemde toplandı. Kongreye 1135 delege katıldı. Kongrenin temelde iki amacı bulunmakta idi. Yeni kurulacak Türkiye Devleti’nin iktisadi ve sosyal yapısının bütün Dünya’ya anlatılması ile kurulmakta olan yeni Türk Devleti’nin oluşturulması için delegelerin görüş ve önerilerinin alınması.
Kocaeli vilayeti de 21 kişilik bir heyet Konferans’a katıldı. Heyet’in verdiği raporda 11 teklif vardı. Bizce en önemlisi “İzmit Körfezi Anadolu’nun kapısıdır. Bu kapı sanıldığı gibi Haydarpaşa limanı değil Derince limanıdır. Bu liman süratle geliştirilmeli. Anadolu-İstanbul veya Dış Dünya ekseni süratle tamamlanmalıdır” şeklindeki tekliftir. Aslında bu bir tarihi gerçekti; Anadolu’dan İzmit’e gelen kervanlar Körfez’in kıyılarında bulunan iskelelerin arkasındaki depolara yüklerini boşaltır, tüccarlar tahta iskelelerindeki 30-50 tonluk ağaç teknelerle bu yükleri İstanbul’a ulaştırırlardı. Anadolu’daki kervanları yine bu iskelelere İstanbul’dan gelen malları alırlar geri dönerlerdi. Ama ne var ki aradan geçen 93 yıllık geçen bir süreye rağmen bu eksen üzerinde belirgin bir çalışma olmamış, İktisat Kongresi’nde alınan kararlar uygulamaya konulmamıştır.
Oysa iki okyanusu ve üç kıtayı hatta bu üç kıtadaki suyolları ile içerde kalan kentleri de birbirine bağlayan coğrafyamız için İzmit Körfezi-Anadolu bağlantısı stratejik bir önem taşımaktadır. 1899 yılında Sultan Abdülhamid’in (1876-1909) Almanya’ya verdiği “Anadolu Bağdat Demiryolu” imtiyazı dönemin İngiltere Başbakanı Sir Edward Grey’in tabiri ile iki okyanusu birleştirmekte idi. Süveyş Kanalı’na alışmış olan İngiltere buna karşı çıktı. Rus Çarlığı da güney sınırlarına daha kolay asker sevki yapabileceğini düşündüğünden O da karşı çıktı. Ve yaptırmadılar. Balkan Savaşı ile arkasından devam eden I. Dünya Savaşı’nın ve hatta Osmanlı Hanedanından Saltanat ve Hilafet hakkının alınmasının sebepleri arasında iki Okyanus’u birleştiren Tren Yolu Hattı planlaması vardır.
Ancak bu gün durum değişmiştir. Global görüş ve olgular her tarafta hakimdir. Artık dünya bir köy olmuş. İletişim ile lojistik nakliyatta en kısa, en hızlı, en çok ve en güvenli faktörlere önem verilmektedir. Atlantik Okyanusu’nu Karadeniz’e bağlayan Tuna-Main Kanalı “Kanal İstanbul” ile Marmara’ya oradan da Gelibolu’da bulunan Süleymaniye Kıstağı ile Saroz Körfezi’ne oradan da Süveyş Kanalı ile Hint Okyanusu’na bağlanmasına ilişkin çalışmalar halen devam etmektedir. Bunun yanında Anadolu-Bağdat Demiryolu da faaldir. Bu nedenle İzmit Körfezi’ne gelecek -özellikle paket, tekerlekli ve konteyner yükler- tren yolu ile Suriye, Irak, İran, Gürcistan ve Azerbeycan’a ve hatta buradan Hazar Denizi ile Orta Asya ülkelerine taşınması imkanı vardır. Bilindiği gibi Bakü-Kars-Tiflis (BKT) ile hemen ardından Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) demiryolu projeleri üzerinde yatırımlar devam etmektedir. Bunlardan BKT projesinin yılsonunda hizmete açılması beklenmektedir. Böylece Atlas Okyanusu Türkiye üzerinden Hazar Denizi ve hatta Orta Asya ile irtibat sağlanmış olacak, Türk ekonomisinde büyük esnemeler olacaktır.
Bilindiği gibi 2010 yılında Ankara-Haydarpaşa arasındaki yenileştirilmesine başlanan tren hatları tamamlanamamış bu nedenle İzmit Körfezi’nin Anadolu ve daha doğusundaki terminal kentleri ile irtibatı sağlanamamıştır. Bu hatların faaliyete geçmesinin gerek karayollarımızın kullanılmasından doğan çevre kirliliğinin önlenmesi ve gerekse daha ucuz, daha hızlı ve daha güvenli bir lojistik hizmetlerin doğacağını düşünmekteyiz. Günümüzde pek çok kullanılan Globalleşme’nin en büyük düşmanı veya bizim algılamamızla en büyük tehlikesi nedir biliyor musunuz? “Entegre olamamak” yani mevcut coğrafyamızı global dünyanın hizmetine verememek. Ne yazık ki Türkiye bunu yapmaktadır. Mevcut ekonomik çıkmazlarımızın nedenlerini başka algılarda -mesela dünya ekonomik dar boğazında- aramak bizce büyük tembelliktir. Pek çok alt yapı yatırımına ihtiyacı olan coğrafyamız bu alt yapı yatırımlarını etkin biçimde kullanılması hailinde globalleşmeye daha büyük hizmetler sağlamaktadır. Kanaatımızca 65. Türkiye Hükümeti’nin de ana gayesi budur.
Dileğimiz İzmit Körfezi’nin Tren Yolu ile Anadolu’ya ve Anadolu’nun doğusundaki coğrafyalara entegre olmasıdır.