Denizcilik Eğitimi ile ilgili aşağıdaki yazımı 2005 yılında kaleme almıştım. Denizcilik eğitimi konusu o günlerde de -bugünlerde olduğu gibi- tartışılmakta idi. Daha sonra o yazımdan bölümler internet üzerinde pek çok yerde tesadüfen karşıma çıktı. Yazıdan parçaları kopyalayıp yapıştırma suretiyle internet üzerinde epey bir literatür oluşturulmuş. Değer verip alanlara teşekkür ediyorum. Çoğunda (hiçbirinde de denilebilir) isim referans verilmemiş ama önemli değil. Bence önemli olan fikirlerin sahibi olduğu kadar o fikirlerin alınıp kullanılmaya değer bulunması ve yayılmasıdır. Bu beni mutlu etmeye yetmektedir. Bu vesile ile tüm okuyuculara teşekkürlerimi sunarken, anonim-popüler olan yazıyı aşağıda tekrar yayınlıyorum.
Saygılarımla.
C. İstikbal
*****
Denizcilik Eğitiminde Neler Oluyor?
Denizcilik eğitimi ile ilgili tartışmalar alevlenmiş bulunuyor.
Bir yanda zabitan düzeyindeki denizcilik eğitimini kurslar vermek isteyen Deniz Ticaret Odası'nın desteğindeki donatanların bir bölümü; (bir bölümü diyorum, çünkü ülkemizde dünya standartlarında iş yapan çok değerli donatanlarımız var)
Diğer yanda ise Türk ve Dünya denizciliğine zabitan düzeyinde kalifiye eleman yetiştiren denizcilik üniversiteleri ve yüksekokulları bulunuyor.
Tartışmayı da geçmiş bu "kavga" ortamı içerisinde doğru ile yanlışı, haklı ile haksızı ayırt etmek için olayın temelindeki bazı kavramları doğru anlamak gerekiyor.
**************
Türk Deniz Taşımacılığının üst düzey insan gücü gereksinimini karşılamaya yönelik ilk eğitim-öğretim kurumu olan ve bugün İTÜ Denizcilik Fakültesi adını alan okul; 5 Aralık 1884 tarihinde İstanbul/Heybeliada'da bulunan Deniz Harp Okulu'nun özel bir bölümü biçiminde yatılı olarak "Leyli Tüccar Kaptan Mektebi" adı ile açılmıstı.
Zaman içerisinde çeşitli isim ve yapısal değişikliklere uğrayan okulun bugünkü yapısına ulaşması 1992 yılında oldu. 3 Temmuz 1992 gün ve 2809 sayılı yasa ile de İTÜ Denizcilik Fakültesi kuruldu.
Yakın tarihlere kadar ülkemizde zabitan sınıfı gemiadamı yetiştiren tek yüksek okul İTÜ Denizcilik Fakültesi idi. Ancak bugün ülkemizin ve dünyanın gelişen denizcilik filosuna eleman yetiştiren İzmir 9 Eylül Üniversitesi Deniz İşletmeciliği Yüksek Okulu; Karadeniz Teknik Üniversitesi Deniz Bilimleri Fakültesi gibi lisans düzeyinde eğitim veren diğer okullar da var. Dolayısıyla bugün İTÜ Denizcilik Fakültesi'nin ancak "Lider" konumundan bahsetmek doğru olabilir; bazılarının yapmaya çalıştıkları gibi "Tekel" konumundan bahsetmek ise yanlış ve art niyetlilik olur.
Denizcilik eğitiminde bugünkü tartışmaların odağında aslında Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından hazırlanan 1978 yılında toplanan diplomatik konferans ile kabul edilen Gemiadamlarının Eğitimi, Sertifikalandırılması ve Vardiya Esasları ile ilgili uluslararası sözleşme (STCW Sözleşmesi) bulunuyor. Bu Sözleşme Nisan 1984 tarihinde yürürlüğe girdi.
Bu Sözleşme ile, ilk defa olarak, gemiadamları için uluslararası boyutta kabul edilebilir "alt" standartlar ortaya kondu. Amaçlanan bütün Devletlerin gemiadamı yetiştirilmesinde kullanacakları bir modeli ortaya çıkarmak değildi, çünkü pek çok ülke kendi denizcilik eğitimlerinde zaten Sözleşmede belirtilenlerden çok daha yüksek standartlar kullanmakta idiler. Amaç; denizcilik eğitimi kalitesinden söz edilemeyecek derecede geri kalmış ülkelerde en azından en alt düzeyde bir standardı tutturabilmekti.
Bu sözleşme 1995 yılında yeniden gözden geçirildi. Sözleşmenin teknik bakış açısıyla güncelleştirilmesinden ayrı olarak, yapılan değişiklikler IMO’ya Sözleşmeye taraf olan ülkelerin yönetim, eğitim ve belgelendirme standartlarının değerlendirilmesi hakkını da vermekteydi. Bu değişiklikler 1997 yılında yürürlüğe girdi.
STCW Sözleşmesi kapsamında IMO tarafından geliştirilen Model Eğitimler (IMO Model Courses); üye hükümetlerin öneriler doğrultusunda geliştirildi; her bir model eğitimin bir zaman çizelgesi; detaylı eğitim müfredatı ve öğretmenlere için rehberler ve öğrencilerin değerlendirilme yöntemleri bulunuyor.
IMO'nun bu Model Eğitimleri'nin ülkemizdeki yanlış algılanması öncelikle isminden başladı. "Course" kelimesi Türkçeye (belki de haklı olarak) "kurs" diye çevrildi. "IMO Model Kursları" tanımlaması insanlarda "Madem ki bu bir kurs, neden kurslar açıp denizci yetiştirmiyoruz?" çağrışımı yapmakta gecikmedi.
"STCW Kursları" adı altında zabitan eğitimi veren kurslar açılmaya başlandı. Bu kurslar, kendilerini savunurken hep "IMO'nun gereksinimlerini karşılıyoruz; öyleyse bunda bir yanlışlık olmamalı" mantığı ile savundular.
Deniz Ticaret Odası desteğinde kurulan TÜDEV; IMO Model Kursları çerçevesinde eğitim veren kurumlar içerisinde en önemlisidir.
IMO'nun Model Eğitimi gereksinimleri lisans düzeyinde eğitim veren kurumların da müfredatta değişiklikler yapmasını gerektiriyordu. Nitekim bu kurumlar müfredatlarını uyumlu hale getirdiler.
Sistem şöyle işliyor:
Lisans düzeyinde eğitim veren eğitim kuruluşlarında mezun olanlar; yani denizcilik üniversite ve yüksek okullarını bitirenler; törenle lisans diplomalarını alıyorlar.
Ancak bu diploma ile gemilerde çalışamıyorlar. Gemilerde çalışabilmeleri için STCW Sözleşmesi ile uyumlu olarak düzenlenmiş bir "Yeterlik Belgesi" verilmesi gerekiyor.
Bu yeterlik belgesi sınav ile veriliyor. Burada otorite T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı.
T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı Gemiadamları Sınavları Merkezi (GASM) her yıl belli dönemlerde aşağıdaki yeterlik dereceleri için sınav açıyor:
1- Güverte Sınıfı
| 2- Makine Sınıfı
|
Lisans eğitimini tamamlayanlar; yukarıda 1/10 ve 2/6 maddelerinde tanımlanan Uzakyol Vardiya Zabiti ve Uzakyol Vardiya Mühendisi / Makinisti sınavlarına girmeye hak kazanmaktadırlar.
Bu yeterlik belgeleri de yine yakın tarihlere kadar lisans eğitimini tamamlayanlara diploma ile veriliyordu. STCW Sözleşmesi uyarınca artık bu işlem sınav ile yapılıyor.
Daha sonraki yükselmeler de; örneğin 1/11, 1/12; 2/7 ve 2/8 yükselmeleri yine GASM tarafından düzenlenen sınavlarla yapılıyor. Bu yükselme sınavlarına girebilmek için belli bir süre denizde çalışmış olmak gerekiyor.
Bu yükselme sınavlarına hazırlık için de kurslar açılmış durumda.
Bugün yapılan kavga aslında yukarıdaki tabloda 1/10 ve 2/6 maddelerinde tanımlanan Uzakyol Vardiya Zabiti ve Uzakyol Vardiya Mühendisi / Makinisti sınavlarına lisans eğitimini tamamlayan öğrencilerle birlikte STCW Model Eğitiminden geçmiş öğrencilerin de girmek istemesinden kaynaklanıyor.
Lisans eğitimi yapan öğrenciler; "Biz üniversite sınavlarını 1000 de 3 lere girecek ölçüde başarıyla kazanarak ve 4 yıl okuduktan sonra bu sınava girmeye hak kazanıyoruz. Aynı hakkı lisans düzeyinde eğitim almamış kişilere vermeniz haksızlık ve eşitsizlik" demekteler.
Lisans eğitimi almayıp model eğitimden geçmiş öğrenciler ise; "Madem ki bu bir sınav, SWTC Model Eğitimi gereksinimlerini karşılayan herkes girsin, başarılı olan geçsin ve yeterlik belgesini alsın" demekteler.
Bu görüşlerin değerlendirmesine geçmeden bir başka gerçeği vurgulamak gerekiyor;
Yukarıdaki tabloda görülen 1/10 ve 2/6'nin önünde yer alan yaklaşık 14 yeterlik derecesi için lisans eğitimi gerekmiyor.
Eğitim kursları bu yeterlik derecelerinde sınava sokmak üzere öğrenci yetiştirebilirler.
Ancak onlar da istemişken en üst düzeyi istiyorlar. Öyle ya; neden olmasın?
***************
Bu konu ilk bakışta şöyle olsun, böyle olsun denilebilecek kadar basit bir konu değil.
Konu ülkenin denizcilik alanındaki idealleri, beklentileri ve politikaları ile yakından ilgili.
Bir anlamda denizden ne beklediğimizle yakından ilgili.
Gerçi değerli DenizHaber.Com okurları "Türkiye'nin Denizcilik Politikası Var Mı?" anketine %65 oranında "Yok" cevabı vermişler ama; ben ağır-aksak da olsa ülkemizin bir denizcilik politikası olduğuna inanıyorum.
Dolayısıyla burada yapılacak tercih ülkemizin denizciliğinde yarınlarını şekillendirecektir; o yüzden önemlidir..
****************
Deniz Ticaret Odamızın Değerli başkanı Sayın Metin Kalkavan ile bu konuyu yakın zamanda konuştuk.
Ataköy Marina'da TUDAV tarafından düzenlenen "PSSA Çalıştayında" tebliğ sunmuştum. Orada kendisi ile kahve molasında bu konuyla ilgili fikir alışverişinde bulundum.
Söylediği "Rekabetten korkmayın, insanların yetişmesine karşı çıkmayın, insanların eğitilmesine karşı çıkmayın" oldu.
Ben de ona bu konunun değişik boyutlarını elimden geldiğince anlatmaya çalıştım.
Bu konunun asıl önemli boyutunun lisans düzeyindeki eğitim üzerinde yapacağı olumsuz etki olduğunu anlatmaya çalıştım. Sanırım çok başarılı da olamadım.
****************
Bu konuda ileri sürülen önermelerin doğruluk derecelerine bakmak sanırım konuyu aydınlatmak açıısndan yararlı olacaktır:
1- Rekabetten kaçıyorlar, tekelci zihniyetteler: Bu iddia aslında bir yanıltmadan başka bir şey değil. Çünkü ülkemizde denizcilik eğitimini lisans düzeyinde veren tek kurum İTÜ Denizcilik Fakültesi değil. En az iki ayrı ve değerli kurum daha lisans düzeyinde denizcilik eğitimi vermekteler. Dolayısıyla bu kurumların kendi arasında rekabeti söz konusudur. Ayrıca rekabeti arttırmak için daha fazla sayıda lisans düzeyinde denizcilik eğitimi veren kurumun açılmasının önü de açıktır. TÜDEV'in üniversite olmasının önü de açıktır. Hatta İTÜ Mezun Derneği temsilcilerinin geçmişte yapılan ortak toplantılarda TÜDEV'in üniversite olmasını desteklediklerinin ve teşvik ettiklerinin bizzat tanığıyım. Rekabetten korkan, tekelci zihniyette olan bir camia hiç bunu ister mi?
2- Dünyada gemide çalışmak için üniversitede okumak gerekmiyor: Bu hem doğru, hem de doğru değil. Daha doğrusu kısmen doğru, kısmen yanlış. Ancak iddia sahipleri bunu mutlak doğru gibi ortaya koyarak toplumu yanıltmayı amaçlıyorlar. Doğrusu şudur:
Avrupa ülkelerinde zabitan sınıfı gemiadamlarının lisans düzeyinde eğitim almaları gerekmiyor. İTÜ Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Kamil Sağ'dan aldığım rakamlara göre; örneğin İngiltere'de geçtiğimiz yıl deniz ticaret filosuna katılan 800 gemi adamından sadece 16'sı yüksek okul mezunu. İskandinav ülkelerinde de durum farklı değil. Bütün bunlara karşın Avrupa ülkelerinde denize ilgi son derece az ve denizde çalışacak (kendi ülkelerinden) adam bulmakta son derece sıkıntı içerisindeler.
Öte yandan ABD'de gemi zabitanı olmak için üniversite mezunu olmak şart. STCW Sözleşmesini kabul etmiş olan ABD'de model eğitim adı altında bizdeki gibi kurslar açarak oradan üst düzey gemiadamı yetiştirmek mümkün değil.
Komşu olduğumuz Bulgaristan'da da; yine deniz komşusu olduğumuz Romanya, Ukrayna ve Rusya gibi bölge ülkelerinde üst düzey gemiadamları lisans eğitimi ile yetiştiriliyor. Hem de 5 yıllık eğitimle yetiştiriliyor.
Çin, Kore ve Japonya gibi ülkelerde de benzer durum var. Buralarda da üst düzey gemiadamları lisans eğitimiyle yetiştiriliyor.
Burada Avrupa ülkelerinin tercihinin nedeninin talepteki yetersizlik olduğu görülüyor. Dünyaya denizci iş gücü ihraç eden ülkelerde ise denizcilik eğitimi genellikle lisans düzeyinde verilmekte.
3- Üniversite mezunları denizde çalışmıyor 5-6 yıl sonra karaya geçiyor: Bu da kısmen doğru kısmen yanlış olan önermelerden birisi. Üniversite mezunlarının belli bir bölümünün belli süreler denizde çalıştıktan sonra karaya geçtiklerinden söz edilebilir. Burada kademeli bir geçiş söz konusudur. Her mezunun 6-7 senede karaya geçtiğini söylemek mümkün değildir.
Kaldı ki karaya geçen bu kişiler sektöre son derece yararlı elemanlardır. Bu şekilde deniz deneyimi görmüş lisans düzeyinde eğitimli kalifiye elemanlar bugün denizcilik sektörümüzün lokomotifi olmuşlardır.
Olayın bir de insani boyutu var ki sanırım deniz işverenlerinin bunu anlaması için sahibi oldukları gemilerle yılda bir iki kez sefere çıkmaları gerekir. O da şudur: Denizcilik ömür boyu gemi ortamında yapılacak bir meslek değildir. Gemiadamı 6 ay çalışır bir ay izin yapar. Günümüzde gemilerin limanda kalış süreleri de, seyir süreleri de kısalmıştır. Sürekli yorucu bir ortam ve titreşim içerisinde, sosyal haklardan mahrum bu insanlar adeta modern köleler gibi çalışırlar. Bu insanların belli bir süre denizde hizmet verdikten sonra karada çalışmalarını bırakın caydırmak; kanımca insan olarak teşvik etmemiz gerekmektedir. Dolayısıyla "Biz kurstan adam yetiştireceğiz, ömür boyu da denizde çalıştıracağız" hayali içerisinde olanlara şunu diyorum: Sizden insaflı olmanızı değil; sahibi bulunduğunuz gemilerle sefere çıkmanızı istiyorum. Lütfen bu konuda biraz daha hümanist olalım.
4- Türkiye'deki lisans eğitiminden az mezun çıkıyor, yetmiyor, ne yapalım: Öyleyse ne yapalım? Yerine kurs mu açalım? Hayır. Doktor yetmediğinde ne yapıyorsak onu yapalım. Yeni tıp fakülteleri açalım. Ya da mevcut tıp fakültelerinin öğürenci sayısını arttıralım.
5- Böyle yetiştirilmesini IMO Söylüyor, biz sadece uygulamayı STCW'ye uyduruyoruz:Yanıltmalardan bir tanesi de bu. IMO mutlaka bu standartta yetiştirin demiyor. Yetiştirirken en alt standartlar bunlar olsun diyor. Arada büyük fark var. IMO üyesi 162 ülkenin denizcilik sektörlerinin ve bu sektörle ilgili politikalarının birörnek olması beklenemez. Bu yüzden; IMO'nun yaptığı ortak kabul edilebilir standartları bulup asgari standartlar olarak sunmaktır.
*************
Yukarıdaki listeyi uzatmak mümkün.
Ancak tabii ki kurslara taraf olanların da belli bir amaçları var.
O amacın Türkiye'nin gelecekteki denizcilik politikalarına ne kadar uygun olduğunu ya da olmadığının değerlendirmesini elbette ki günümüzde denizciliğin karar alma mevkilerinde oturanlar- kaderin cilvesine bakınız ki çoklukla da İTÜ Denizcilik Fakültesi Mezunları- verecektir.
Yine de anlamaya çalışalım: Nedir bu amaç?
Ucuz adam yetiştirmek mi?
Kurslardan adam yetiştirip üniversite mezunlarını ucuz çalışmaya zorlamak mı?
Denizci enflasyonu yaratmak mı?
Onlar bunların hiçbirisini kabul etmiyorlar. Diyorlar ki: Biz yine kaliteli adam çalıştıracağız. Ama bırakın bolluk da olsun, bunun kime ne zararı var?
Ben olaya başka bir açıdan bakıyorum.
Benim olaydaki endişem; elmalarla armutların karıştırıldığı ve sonunda ortaya çıkacak genetik mutasyonun hiç kimsenin işine yaramayacağıdır.
Kurslar ile rekabete sokulan üniversite gençlerin ilgisini kaybedecek ve ucuz işgücü arayışında olanlar öyle bir enflasyona uğrayacaklardır ki ucuz işgücü içerisinden çalıştıracak eleman bulamayacaklardır.
"Ben bir şeyi ucuza alacak kadar zengin değilim" deyişini o zaman çok iyi hatırlayacaklardır.
***************
Bu yazıyı yazmadan önce İTÜ Denizcilik Fakültesi Dekanı Pof. Sağ ile görüştüm. Kendisine şunu sordum:
"Hocam; denizciliğimizin önümüzdeki on yıl içerisinde her seviyeden ne kadar elemana ihtiyacı olacağı ve bu konuda arz-talep senaryoları konusunda yapılmış bir çalışma var mı?"
Prof. Sağ; bu konuda bir proje hazırlanması gerektiğini; ancak bu projeyi hazırlayabilmek için ne başvuru, ne de destek olmadığını söyledi.
Bu bana İstanbul Boğazında bu kadar gündeme gelen ama hala bir proje çalışması yapılmamış olan eskort römorkörcülüğü konusunu anımsattı.
Belki de ülkemiz insanının kaderi bu. Çok konuşuyoruz; çok tartışıyoruz ama boşuna konuşuyor, boşuna tartışıyoruz.
Çünkü tartıştığımız esasında basit mevzular hakkında ciddi bir araştırma yaptırıp, bunun sonuçları üzerinde yapmıyoruz tartışmayı.
Deniz Ticaret Odası başkanımız çıkıp "Dünyada bu böyle, şu şöyle" derken; "Ülkemizde şuna ihtiyaç var, buna ihtiyaç yok" derken elinde bu konularda yapılmış hiç bir ciddi araştırmanın bulguları yok.
Olaylar hep kişisel tahminler ve öngörüler üzerinden şekillendirilmeye çalışılıyor.
Ve sonuçta da ülke kaybediyor.
**************
Prof. Sağ'a sorduğum ikinci soru şuydu:
"Denizcilik eğitiminin üniversitede yapılmasına gerçekten gerek var mı? Bu kadar üst düzey eğitim olmadan da zabitan sınıfı gemiadamı yetiştirilemez mi?"
Prof. Sağ; bana dünya da LNG filosunun zabitan açığından söz etti. Bu gemilerde çalışacak elemanların nitelikli elemanlar olması gerektiğinden; günümüzde artık SOLAS, MARPOL gibi sözleşmelerden sorumlu olan kaptanın eğitim düzeyinin de yüksek olması gerekliliğinden; dünyaya nitelikli deniz işgücü ihraç edilecekse bunun ancak denizcilik üniversiteleri ile olacağından ve kendilerinin İTÜ Denizcilik Fakültesi olarak bunu başardığından bahsetti.
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz İşletmeciliği ve Yönetimi Yüksek Okulu Müdürü Prof. Dr. A. Güldem Cerit de; yaptığımız görüşmede kaliteli deniz işgücü yetiştirmede lisans düzeyinde eğitimin öneminden bahsetti.
Ben de bu konuda ilgili tarafları sağduyuya davet ediyorum ve diyorum ki:
Bu ülke hepimizin. Üç tarafımız denizle çevrili deriz dururuz ama gereğini yapmayız.
Bu defa gelin, bu konuyu ülkenin çıkarları doğrultusunda çözelim. Konsensüs ile çözelim. Yangından mal kaçırır gibi tartışılmamış, sadece belli çevrelerin görüşlerini yansıtan; konsensüs ile oluşturulmamış yasa tasarılarıyla ülke denizciliğini ateşe atmayalım.
Siyasi baskılarla insanları inanmadıkları işleri yapmaya zorlamayalım.
Kayahan'ın dediği gibi; "kağıttan gemilerle denizler geçilmiyor". Yanlış hesap Paris MOU'dan öteye gitmiyor.
Bugün tutulmalar azaldı diyoruz. Olmayan şey artar mı? Paris MOU ülkelerine gemininz gitmezse tutuklama da olmaz.
Gelin oralara gemileri götürecek kadroları yetiştirelim.
Her şeyin temeli eğitimdir. Öyleyse ülkemizin denizlerdeki geleceğini gelin sağlam temeller üzerinde kuralım.
Gelecek yazı: Türk Boğazlarındaki hassas dengelerle oynuyor muyuz? Türk Boğazlarında Türkiye'nin yıllardır oluşturduğu ve başarılı olduğu ayağı yere sağlam basan politikaları aşındırılıyor mu? Son haftalarda gerçekleşen Türk Boğazları Kursu verilmesi Türkiye'nin tezlerini nasıl etkileyebilir? Nelerin yapılması gerekiyor? Kılavuzluk hizmetleri neden sistemli bir şekilde yıpratılmak isteniyor? 15 Haziran 2007'de bu sütünlarda yer alacak.